onedio
article/comments
article/share
Haberler
Story Atamadan 250 Yıl Önce Gezen Adam: Evliya Çelebi’nin Efsane Seyahatnamesi

etiket Story Atamadan 250 Yıl Önce Gezen Adam: Evliya Çelebi’nin Efsane Seyahatnamesi

Bugün Instagram’da “Gezdim, gördüm” demek kolay. Ama bir adam vardı ki, 17. yüzyılda harita olmadan 250’den fazla şehri gezdi, her birini sayfa sayfa anlattı.

Evliya Çelebi, sadece Osmanlı’nın değil, dünyanın da en renkli gezginlerinden biriydi.

Yazdıkları 10 cilt tuttu, adına Seyahatname dendi. Ve dostlar… bu adam çok eğlenceliydi!

İçeriğin Devamı Aşağıda chevron-right-grey
Reklam

Rüyayla Başlayan Bir Yolculuk

Rüyayla Başlayan Bir Yolculuk

1611 yılında İstanbul’da doğan Evliya Çelebi, iyi eğitim almış bir saray çocuğuydu.

Bir gece rüyasında Peygamberimizi gördü.

O heyecanla “Şefaat ya Resulallah!” demesi gerekirken, dil sürçtü ve “Seyahat ya Resulallah!” dedi.

O günden sonra 40 yıl boyunca durmadan gezdi.

Dünyayı kalemiyle keşfetti.

Seyahatname: 17. Yüzyılın Instagram’ı

Evliya’nın gezi notları, yalnızca bir seyyahın gözlemleri değil.

Osmanlı’da:

• Kim ne yer?

• Hangi şehir ne üretir?

• Şiveler nasıldır?

• Mimari, gelenek, inanışlar nedir?

gibi konularda dev bir kültürel arşiv oluşturdu.

Seyahatname, bugün tarihçiler, dilbilimciler, sosyologlar ve gezginler için hâlâ bir hazine.

Sınır Tanımayan Bir Osmanlı Gezgini

Evliya Çelebi yaklaşık 50 ülkeye denk gelen bölgeyi gezdi:

• Anadolu’nun hemen her şehrini gezdi.

• Rumeli: Selanik, Üsküp, Sofya, Saraybosna

• Ortadoğu: Mekke, Medine, Şam, Bağdat, Kahire

• Avrupa: Viyana önleri, Avusturya, Macaristan

• Kafkaslar ve İran coğrafyası

Ama bizim için en değerli olanı:

Anadolu’yu karış karış gezip anlatması.

İşte Evliya Çelebi’nin Gözünden Anadolu Şehirleri

İşte Evliya Çelebi’nin Gözünden Anadolu Şehirleri

“Gezdiği şehir sadece taş bina değil, ruh taşıyordu”

İstanbul (1640)

“İstanbul bir taş ve toprak yığını değildir, aşk ile yoğrulmuş bir şehirdir.”

Bursa (1645)

“Velilerin otağı, hamamların ve suların başkenti.”

Osmanlı’nın ilk başkenti olarak büyük hayranlık duyar. Termal suları, camileri ve maneviyatı öne çıkarır.

İzmir (1648)

“Yahudisi, Frenki, Ermenisi bir sokakta el ele gezer, ama dilleri farklıdır.”

Liman kenti olarak İzmir’in kozmopolit yapısına vurgu yapar.

Balıkesir (1649 civarı)

 “Zeytiniyle dert savar, sularıyla can verir.”

 Kırsal üretim, tarım ve halk hikâyeleri öne çıkar.

Afyonkarahisar (1650)

“Kaleleri dağ gibi, halkı sade ve cömerttir. Haşhaşı meşhurdur.”

Şehrin haşhaş üretimi ve kalesi dikkatini çeker.

Kayseri (1651)

“Her bir dükkânı bir han gibidir, ticaretin kalbidir.”

Şehrin ticaret gücünü, halkın zenginliğini anlatır.

Trabzon (1649)

“Denizle göğün birleştiği yerde kurulu, bir tarafı Rum, bir tarafı Türk.”

Trabzon’un liman hayatı, halkın çok dilli yapısı öne çıkar.

Erzurum (1655)

“Soğuğu cana tesir eder. Burada kelle paça kendi kendine pişer.”

Meşhur soğuk, halkın savaşçı ruhu ve kaleleri üzerine yazar.

Van (1655)

“Bu göl bir deryadır ki içinde ejderha balıklar gezer.”

Van Gölü’nü hayal gücüyle epik bir şekilde anlatır.

Amasya (1649)

“Sanki şehir değil, şairlerin yazdığı bir beyittir.”

Şehzadeler şehri olarak şiirsel bir övgüyle anlatır.

Kars (1655)

“Kalesi dağ gibidir, her taşı bir kahramanın hikâyesi.”

Sınır kenti olarak kalelerin yapısına, halkın cesaretine vurgu yapar.

Diyarbakır (1655)

“Kara taşla yapılmış bir cevherdir. Halkı hem zarif hem savaşçıdır.”

Sur içi yapılar ve kültürel çeşitlilik ilgisini çeker.

Şanlıurfa (1651)

“Peygamberler şehri; suyu şifalı, halkı misafirperver.”

Balıklıgöl ve halkın maneviyatı ön plandadır.

Sivas (1650)

“Dağdan taşa bağıran halkı yiğittir; kışın bastığı yerde yaz güneşi bile çekilir.”

 Kervan yolları, kış şartları ve halkın cesareti dikkatini çeker.

Malatya (1651)

“Kayısısı gönül alır, halkı dil döker; şair çok, meyhane bol.”

Şehrin sosyal hayatı öne çıkar.

Tokat (1649)

“Her taşı efsane anlatır. Sanki eski çağlardan kalmış bir masal diyarı.”

Kale, hamamlar ve halkın misafirperverliği dikkatini çeker.

Gaziantep (1651)

“Her sokakta bir kebap, her evde bir şiir bulunur.”

Yemek kültürü ve halkın incelikli zevki ön plandadır.

Mardin (1651)

“Taş evler dua okur gibi dizilmiştir. Süryani’si, Kürt’ü, Arab’ı aynı çarşıda kardeştir.”

Mimari, dini çeşitlilik ve hoşgörü kültürüyle ilgisini çeker.

Antalya (1648)

“Bu belde deniz ile nar bahçesi arasında saklı bir cennettir.”

Doğası ve iklimi için methiyeler düzer.

Kapadokya / Nevşehir (1650)

“Toprağı ev yapar, içi serin olur; peribacaları dağ değil, hayal gibidir.”

Yer altı şehirleri ve doğa oluşumlarına hayran kalır.

Aydın (1648)

 “Kadınları güzelliğiyle, erkekleri nazıyla meşhurdur.”

Şehrin sosyal hayatını oldukça mizahi bir dille yansıtır.

Eskişehir (1649)

Lületaşı ustalığı ve Anadolu zanaatkârları üzerine notlar yazar.

“Taşı heykel gibi işlerler, çarşısında sabah duayla, akşam türküyle kapanır.”

Konya (1651)

“Bu şehirde sema eden dervişlerin ayakları yerde, ruhları göktedir.”

Mevlana Türbesi’ni ziyaret eder. Mevleviliğe büyük saygı gösterir.

Evliya Çelebi’nin Konya seyahati sırasında Obruk Kervansarayı’ndan (Obruk Hanı) özel olarak bahsedip bahsetmediği konusu oldukça ilginç. Seyahatname’nin mevcut kayıtlarına göre, Evliya Çelebi’nin Obruk Kervansarayı’ndan doğrudan söz ettiğine dair bir bilgi bulunmamaktadır. Ancak, bu durum onun bu güzergâhtan geçmediği anlamına gelmez.

Evliya Çelebi, Konya ile Aksaray arasında bulunan ve Selçuklu döneminin önemli kervansaraylarından biri olan Zazadin Hanı’ndan bahseder. Bu han, Konya’ya yaklaşık 10 kilometre, Obruk Kervansaray’ına 40 km uzaklıktadır ve Selçuklu kervansaraylarının en büyük ve anıtsal örneklerinden biridir. 1229 yılında Alaeddin Keykubad tarafından yaptırılmıştır.   

Obruk Hanı, Konya-Aksaray yolu üzerinde, özellikle kervanların sıkça kullandığı bir güzergâhta yer almaktadır. Bu nedenle, Evliya Çelebi’nin bu yolu kullanmış olması muhtemeldir.

Sınırların Ötesinde Bir Gezgin

Sınırların Ötesinde Bir Gezgin

Evliya Çelebi’nin Anadolu Dışındaki Seyahatleri:

Evliya Çelebi yalnızca Anadolu’yu değil, Osmanlı’nın dört bir yanını, hatta sınırlarını da aşan yerleri dolaştı.

Rumeli’den Kafkaslara, Mekke’den Viyana’ya kadar uzanan yolculukları sayesinde onun Seyahatname’si Osmanlı’nın en geniş zamanlı haritası gibidir.

Şam (1657)

“Her çeşmesi dua okur, her sokak tarih anlatır.”

Şam’da kaldığı süre boyunca Osmanlı’nın Arap vilayetlerinin nasıl yönetildiğini, halkın dil ve kıyafetini, medreselerini, camilerini, hatta halkın kahve içme alışkanlığını uzun uzun anlatır.

Bağdat (1658)

“Bir şehir ki kitap kokar; her duvarında hikâye, her köşesinde şiir vardır.”

Evliya, Bağdat’ın hem tarihi geçmişini hem de canlı çarşılarını detaylandırır. Kaligrafi sanatına ve tekkelerdeki mistik hayata özel ilgi duyar.

Kahire (1672–1673)

“Burada 300 bin dükkân vardır; bu şehir rüyaların bile ötesindedir.”

Evliya, Kahire’ye hayran kalır. Nil’in taşması, çarşıların büyüklüğü, halkın zarafeti ve eğitimi, dini grupların yaşamı ve özellikle Ezher Üniversitesi üzerine detaylı bilgiler verir. Nil Nehri’ni “nezaketli bir canavar” olarak tanımlar.

Mekke (1671)

“Her taşında dua, her adımında ibadet gizlidir.”

Hac için gittiği Mekke’de hem dini ritüelleri hem de Mekke’nin sosyal hayatını aktarır. Hac yolculuğunu ayrıntılı şekilde betimler: hangi kervan ne taşır, hangi durakta ne yenir…

Medine (1671)

“Resulullah’ın gölgesiyle serinlemiş şehir.”

Medine’deki duygu yüklü anlatımıyla, Evliya’nın mistik yönü öne çıkar. Peygamber’in türbesini, Ravza’yı ve şehrin dokusunu büyük bir saygıyla kaleme alır.

Selanik – Üsküp – Sofya – Saraybosna (1645–1650)

“Rumeli halkı akıllıdır, dili kıvraktır; köprüleri taş, ama gönülleri yumuşaktır.”

Evliya Çelebi, Rumeli şehirlerinde Osmanlı’nın çok kültürlü yapısını yansıtır. Her şehirde farklı milletlerden halkın bir arada yaşamasını, Balkan mimarisini, yöresel kıyafetleri ve folkloru anlatır.

Belgrad – Novi Pazar – Budapeşte (1650’ler)

“Avrupa’nın taş duvarları vardır ama gönül kapıları açıktır.”

Avusturya sınırına yakın bölgelerde Osmanlı garnizonlarını, kaleleri, köprüleri ve yeniçerilerin hayatını gözlemler. Yerel halkın yaşam tarzı ve yemekleri üzerine de ilginç notlar düşer.

Viyana (1664 civarı, kuşatma sırasında)

“Şehrin kalbine varamadık ama kalbine dair çok şey öğrendik.”

Evliya Çelebi, Viyana kuşatması sırasında şehre giremez; fakat şehri çevreleyen köyleri, surları, Viyana halkını, Avusturyalı askerleri anlatır.

Avrupa’daki mimari düzeni ve temizlik anlayışını takdir eder.

Tiflis – Şirvan – Derbent – Dağıstan (1656–1659)

“Dağlar şiir söyler, halk destan yaşar.”

Evliya, Kafkaslar’da geçirdiği zaman boyunca Gürcü, Azeri ve Dağıstanlı halkların kıyafetlerini, yemeklerini, müziklerini ve savaş sanatlarını detaylı anlatır.

Bu bölgelerde özellikle doğa betimlemeleri oldukça güçlüdür.

İsfahan ve Tebriz (1645–1650 arası)

“İran saraylarında kelimeler altın gibi parlar.”

Safevi topraklarına yaptığı sınırlı ama dikkat çekici ziyaretlerinde İran mimarisine, şiir geleneğine ve özellikle halı sanatına hayranlıkla yaklaşır. Osmanlı-Safevi farklarını hem siyasi hem de kültürel olarak kıyaslar.

Tüm Bu Yolculuklardan Geriye Ne Kaldı?

Tüm Bu Yolculuklardan Geriye Ne Kaldı?

Evliya Çelebi’nin gözlemleri sayesinde biz bugün sadece Osmanlı’nın şehirlerini değil.

• Kahire’nin pazarlarını,

• Mekke’nin kervan yollarını,

• Viyana’nın surlarını,

• Balkanların halk ezgilerini,

• İran’ın şairlerini,

birinci elden bir tanığın gözünden okuyabiliyoruz.

O sadece gezmedi, gözledi, yazdı, yorumladı, mizah kattı, eleştirdi ve hep saygılı kaldı.

En İlginç Gözlemleri:

• Nil Nehri için: “Nezaketli bir canavardır.”

• Van Gölü’nde ejderha balıklar olduğunu yazar.

• Erzurum’da kelle paçanın “soğukta kendi kendine piştiğini” söyler.

• Bitlis’te “her evden müzik sesi gelir” der.

• Amasya’da “insanlar şair doğar” diyecek kadar etkilenir.

• Kahire’de 300 bin dükkân saydığını yazar. (Evet, abartı seviyor olabilir.)

Eğer Bugün Yaşasaydı…

• “@seyahat_ya_resulallah” adlı bir Instagram hesabı olurdu

• YouTube’da “Diyarbakır’da En İyi Ciğer Nerede Yenir?” içerikleri çekerdi

• Podcast’te “Osmanlı’da 1 Gün” serisi yapardı

• Kitaplarının adı muhtemelen: Seyahatname – Deluxe Edition

Evliya Çelebi’nin ölüm tarihi net değil. 1682’den sonra kayıtlar yok.

Ama bize bıraktığı 10 ciltlik dev eser, 400 yıldır hâlâ okunuyor.

Çünkü o sadece şehirleri değil, bir medeniyetin ruhunu anlattı.

Twitter

Instagram

YouTube

Facebook

Linkedln

Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio

Yorumlar ve Emojiler Aşağıda chevron-right-grey
Reklam

Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!

category/test-white Test
category/gundem-white Gündem
category/magazin-white Magazin
category/video-white Video
category/eglence BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER!
24
4
4
1
1
0
0
Yorumlar Aşağıda chevron-right-grey
Reklam
OSZAR »